Ekonomik büyümeyi sağlama baskısı tüm bu endişelerin önüne geçmektedir. Dünya şu anda hastalıklar, doğal felaketler, su sorunu ve enerji krizi gibi iklim değişikliğiyle bağlantılı tehlikeleri azaltmayı amaçlayan bir dönüşümden geçiyor. Bunlar önümüzdeki on yıl içinde dünyanın karşı karşıya kalacağı en büyük tehditlerden bazıları. Yirmi birinci yüzyılın en önemli dönüm noktalarından biri olan 2050 yılına kadar bu değişim olumlu bir yörüngeye oturtulmazsa hem insanlık hem de doğal dünya için ciddi bir tehlike söz konusu olacaktır. Gelecek nesillerin sağlıklı ve sürdürülebilir bir gezegende yaşaması için risklerin belirlenmesi ve yansımaların azaltılması için dikkatli bir planlamanın yanı sıra uygun adımların atılmasını sağlayacak yasal kurallara ve denetimlere ihtiyaç duyulacaktır.

Büyük sanayi devrimi ile başlayan kirletici faaliyetlerin etkisi ile giderek kirlenen dünyamızın verdiği sinyaller ilk olarak 1972 yılında Birleşmiş Milletler Stockholm Konferansında ele alınmış ve çevresel konulara önem verilmesi gerekliliği vurgulanmıştır.  2000 yılında Birleşmiş Milletler Bin Yıl Kalkınma Hedeflerinde hem çevresel hem de sosyal hedefler ülke yönetimlerinin ve iş dünyasının gündemine girmiş ve nihayet 2015 yılında 2030 yılında  tamamlanacak bir yol haritası olarak 17 amaç ve 169 hedeften oluşan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları kabul edilmiş ve Paris anlaşması iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanarak 2016 yılında yürürlüğe girmiş, CDP Karbon Saydamlık Projesi başlatılmıştır. 2019 yılında yayınlanan AB Yeşil Mutabakatı ve 2020 Döngüsel Ekonomi Eylem Planı ile 2050 net sıfır emisyon hedefi sadece AB ülkelerini ve bu ülkelerde faaliyet gösteren işletmeleri değil, AB ile ticaret yapan tüm ülkeleri ve firmaları da kapsar hale gelen bir eylem planına dönüşmüştür. Taksonomiler gerek standart ve mevzuat düzenlemeleri ile ve gerekse de sorumlu yatırım ilkeleri kapsamında yatırım piyasalarının ve finansal piyasaların da düzenlemeleri ile sadece Avrupa Birliği’nde değil Dünya genelinde uygulama esaslarına dönüştürülmektedir.  Her ne kadar konulan hedeflerin gerisinde olunsa da ekonomi piyasaları ve kamusal otoritelerin düzenlemeleri ile iklim risklerinin olumsuz etkilerini azaltacak izleme, raporlama, denetim faaliyetleri ve cezai uygulamalar iş dünyası için önemli zorluklar oluşturacaktır.

İş dünyası için geçiş risklerinin yönetilmesi sürdürülebilir ekonomik kalkınma ve kurumsal sürdürülebilirlik açısından kritik görülmektedir.

2022 yılında Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda hazırlanan Sürdürülebilir Kalkınma Raporu’nda, Türkiye 70,4 endeks puanı ile 163 ülke arasında 71. sırada yer almaktadır. Türkiye'nin 2030 hedeflerine ulaşabilmesi için toplamda 17 adet Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının gündeme getirdiği Toplumsal cinsiyet eşitliği, insana yakışır iş ve ekonomik büyüme, sanayi, yenilikçilik ve altyapı, eşitsizliklerin azaltılması, iklim eylemi, sudaki yaşam, karasal yaşam; barış, adalet ve güçlü kurumlar başlıkları altında yer alan konulara odaklanması ve tahmini 12 trilyon dolarlık küresel iş fırsatından payını almak için çabalarını artırması gerektiği vurgulanmaktadır. Bununla birlikte, CGE Evaluation tarafından 150'den fazla Türk firmasını kapsayan kurumsal sürdürülebilirlik uyum analizi çalışmasında, şirketlerin çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim uyum performansları sırasıyla %68, %76 ve %64’dür. Firmalar rekabet güçlerini sürdürülebilmek için iklim risklerinin yönetilmesi, yenilikçi çevre teknolojileri ve uygulamaları, paydaş katılımı, tedarik zincirinin çevresel ve sosyal performansının yönetimi, risk yönetimi, fırsat ve cinsiyet eşitliği gibi konularda iyileştirme yapmak, şeffaf ve hesap verebilir bir yönetişim yapısını geliştirmek için daha fazla çalışmak zorundalar.

AB 2023-2026 takviminde belirlenen hedeflere uyum konusunda öncelikli olarak çimento, demir-çelik, alüminyum, gübre, hidrojen ve elektrik üretimi yapan sektör firmaları için 1 Ekim 2023’de başlatılan pilot uygulama ile bu firmaların emisyon ticaret sistemi ve sürdürülebilirlik raporlaması kapsamında yükümlülükleri başlatılmış, 2026 yılına kadar tüm sektörlere yaygınlaştırılması hedeflenmiştir.

Küresel ısınma üzerinde en büyük etkiye sahip olan sektörler, yüksek sera gazı emisyonlarına sahip olan, kömür, doğal gaz ve petrol gibi fosil yakıtlara büyük ölçüde bağımlı olan ve biyoçeşitliliği ve tarımsal verimliliği tehlikeye atan faaliyetlerde bulunan sektörler olup, öncelikli olarak inşaat, demir-çelik, alüminyum, enerji, madencilik, çimento, gübre/tarımsal ilaç, tekstil, boya, elektrik, otomotiv ve yan sanayi sektörleri ve bu sektörlerde faaliyet gösteren şirketler geçiş risklerini en etkin şekilde yönetmekle ve uyumu sağlamakla sorumludur.  İnşaat, demir-çelik, madencilik, gübre ve tarımsal ilaç, sektörlerinde ormansızlaştırma, toprak erozyonu ve biyoçeşitlilik riskleri ile öne çıkarken, bu sektörlerin tamamı karbon ayak izi ve kirlilik kontrolü konusunda sorumlu görülmektedir. Su kaynakları üzerinde baskının azaltılması ve su kirliliğinin önlenmesi açısından da aksiyon almaları gerekmektedir. Öte yandan yerel kültürel mirasın korunması ve yaşam kalitesinin sürdürülebilirliği, etik ve insan hakları gibi sosyal konularda da sorumlu üretim ve yönetim yaklaşımı ile aksiyon alınması gerekli görülmektedir.

Sektörlerin faaliyetlerinin ekolojik ve sosyal etkilerinin tanımlanması, aksiyon planlarının paydaş katılımı sağlanarak oluşturulması, risklerin ve fırsatların etkin yönetimi ile etkilerin azaltılması sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmasına katkı sağlayacaktır. Çevre dostu üretim süreçleri ve sorumlu üretim yaklaşımı, adil iş uygulamaları ve toplulukların katılımı ile hedeflere ulaşmak kolaylaşacaktır.

Kuruluşların sürdürülebilirlik performansının artırılmasına yönelik yatırımlarının finansmanına yönelik kaynak çeşitliliklerinin artırılması, sermaye piyasalarındaki düzenlemeler ve ulusal ve uluslararası fon ve teşvik mekanizmaları da önemli rol oynayacaktır. Finansal piyasa aktörlerinin ve teşvik sağlayan kuruluşların iş dünyasının bu yöndeki gelişimi açısından bilinçlendirme ve yönlendirici etkisi de giderek artacak ve uyumun sağlanmasına yönelik çabalar yaygınlaşacaktır.

Giriş

Şifremi Hatırlat

Yeni Hesap Oluşturun

Change Language

Sizi Arayalım

Sizi
Arayalım